History will be kind to me, for I intend to write it... Winston Churchill

10 Mayıs 2012 Perşembe

Tac Mahal

Eğer bir kral, bir sultansanız, genelde aşkı bulmanız çok zordur. Pek çok sebebin yanında, belli birileriyle zorla evlendirilirsiniz, çünkü çıkarlarınız genelde buna pek uymaz. Ancak tarihte - eşine az da rastlansa - bu aşkı bulan monarklar da az değildir... Firavun II. Ramses'le Kraliçe Nefertari, Bizans İmparatoru I. Jüstinyen'le İmparatoriçe Theodora, İngiltere Kraliçesi Victoria'yla Prens Albert aklıma gelen örneklerin birkaçı. Ancak bu büyük aşklar, bazen büyük anıtların bırakılması sonucunu da doğurmuştur. Bunlardan kuşkusuz en ihtişamlı olanlarından biri de, Delhi'nin 300 km güneyindeki Agra'da bulunan Tac Mahal'dir.

Binlerce işçi ve zanaatkâr tarafından, mimar Üstad Ahmed Lahauri'nin başkanlığında ve aralarında Mimar Sinan'ın öğrencileri İsa Muhammed Efendi ve Üstad İsa'yla, kubbeyi tasarlayan Osmanlı kökenli İsmail Efendi'nin de bulunduğu bir mimarlar ordusunca tasarlanan ve 1632-1653 yılları arasında inşa edilen Tac Mahal, Hindistan'ın dünya çapında bilinen ve tanınan en ünlü yapısıdır desem çok da yanılmam, sanırım. Türk-Moğol ya da Babür İmparatorluğu'nun en parlak devrini yaşadığı bir dönemde hüküm süren Şah Cihan'ın, çok büyük bir aşkla bağlı olduğu karısı Mümtaz Mahal için yaptırdığı mozoleyle, ona duyduğu aşkını ve ölümünün üstündeki tesirini ifade etmeye çalışmıştır adeta. Yüzlerce kilometre öteden gelen beyaz mermer kullanılarak inşa edilmiştir. Mazlemeler 1000 fil yardımıyla Agra'ya taşınmıştır. Bunun dışnda Arabistan'dan kuvarts, Afganistan'dan lapis lazuli, Tibet'ten turkuaz, Çin'den kristal ve yeşim taşı ve Sri Lanka'dan safir de getirtilmiştir. Duvarlarını süsleyen yazılar kazılarak yapılmamıştır: Hâlâ dünya çapında değerli taş işçiliği ve boya üreticiliği konusunda bir numara olan bir ülkeden bekleneceği gibi, değerli taşların kırılıp ezilmesiyle elde edilen tozdan üretilen boyalar, mermere adeta enjekte edilmiştir.
35 metre yüksekliğindeki kubbesi, 7 metre yüksekliğindeki silindirik bir kaideye oturtulmuştur. Ana yapının dört tarafında 40 metre yüksekliğinde birer minare bulunmaktadır. Minareler, çökme ihtimaline karşı mezarın üstüne değil de dışarıya devrilsin diye, kaidelerinin biraz dışına yerleştirilmiştir. Hat dışında Babür taş işçiliğinin en iyi örneklerine rastlamak mümkündür. Gerek mezarın iç kısmı, gerekse dış yüzeyi pek çok zarif ve ince kabartmalarla süslenmiştir.

Tac Mahal'in iki yanında birbirine bakan ve birbirinin ikizi iki cami bulunmaktadır. Bir kenarı 300 metre olan çarbağ denen ve İran'a özgü bahçesinin ortasında, anıtsal kapısıyla mezar arasında dikdörtgen biçimli bir havuz bulunur. Bunların hepsi bir araya gelerek bu büyük külliyeyi oluştururlar. Mezar, her yıl ortalama üç milyon kişi tarafından ziyaret edilmektedir.

Bir iddiaya göre, Şah Cihan, şimdi kendisinin de mezarı olan Mümtaz Mahal'in mezarının karşısına, Tac Mahal'in siyah mermerli olanından da yaptırtmak istemiş, fakan oğlu tarafından tahtından indirilince bu planları suya düşmüştür. Doğruluğunun ne olduğu tam olarak bilinmemesine rağmen, Tac Mahal'in kıyısında bulunduğu Yamuna nehrinin karşısında birtakım arkeolojik veriler bu iddiayı doğrular gibidir. Gerçi zaman içinde kararmış olan beyaz mermerler olduğu anlaşılan birtakım taşlar bulunmaktadır iddia edilen yerde, ama bahçe düzenlenmesinin de başlangıcına işaret eden bazı kalıntılar da gözden kaçmamakta.
Gerçek her ne olursa olsun, Tac Mahal Hindistan'ın incisi olmaya devam etmektedir. O kadar ki, çeşitli kopyaları da bölgede inşa edilmiştir. Bunların başında Şah Cihan'ın torununun, annesi için yaptırdığı Aurangabad'taki Bibi Ka Makbara'yla yakın zamanda inşa edilmiş Bangladeş Tac Mahali bunlardan birkaçıdır. Bunlar, aslında bu güzel yapının ne denli iz bıraktığının yalnızca iki örneğidir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder