History will be kind to me, for I intend to write it... Winston Churchill

28 Kasım 2011 Pazartesi

Ani Harabeleri

Türkiye'nin kuzeydoğu ucunda bulunan Kars'a gittiğiniz zaman, mutlaka gezilip görülmesi gereken şeylerin başında gelir Ani harabeleri... Bir zamanlar muhteşem ve büyük bir kent olduğunu, hâlâ ayakta duran birtakım yapıların büyüklüğüne bakarak görmek ve anlamak mümkündür.

Ani, Kars ilinin aynı adı taşıyan ilçesi sınırları içinde yer alır. Bu yazıldığı sırada hâlen kapalı olan Türkiye-Ermenistan sınırında yer alır. Fiilen sınırdadır; derin bir vadi ve arasından geçen Arpaçay Nehri iki ülkeyi birbirinden ayırır. O kadar ayırır ki, arada zamanında inşa edilmiş bir hayli eski bir köprünün (İpekyolu Köprüsü) bile yıkılmasına neden olmuştur bu bölünme.

Şehrin surlarının bir kısmı hâlâ ayaktadır; o kadar ki, mesela Google Earth'te kuşbakışı kalıntılara baktığınızda şehrin sınırlarını seçebilmeniz mümkündür. Şehrin birbirine en uzak iki noktasının arası yaklaşık 2 km'dir. Bagratuni Hanedanı'na başkentlik etmiş olan bu şehir, dönemi için bir hayli büyüktür. Çeşitli kaynaklar farklı sayılar verse de, en parlak devrinde 100,000 gibi bir nüfusu olduğu söylenir... Bence çok fazla ve iddialı ama... Olabilir belki.

Tarihi değeri yüksek pekçok yapıyı burda görmek mümkündür. Bunların en etkiliyeci ve göze çarpıcı olanı, bugün Selçuklu kümbetlerini andıran (ve belki de kümbet şeklinin de esin kaynağı) kubbesi yıkılmış bulunan Ani Katedrali'dir. Tipik bir geleneksel Gürcü-Ermeni kilise mimarisi örneğidir. Ayasofya'nın 989'da kubbesi hasar gördüğü zaman restorasyonunu da gerçekleştiren ünlü Ermeni mimar Trdat tarafından tasarlanıp inşa edilmiştir. Bir yerde okuduğum bir tespit, kilisenin tasarımının, kendisinden yaklaşık iki yüzyıl sonra ortaya çıkacak Gotik Mimari'yle birtakım benzerlikler olduğu yönündeydi. Özellikle içerisinin fotoğraflarına bakınca da, Katedral'i ayakta tutan kolonların, Avrupa'daki büyük Gotik katedrallerde görünenlere benzediğini görmek mümkün. Ne kadar etkileşim olduğu konusunda hiçbir fikrim yok. Malum, burası Kars; Gotik mimarinin anavatanı Fransa. Bir hayli zor ve düşük bir ihtmail olmakla birlikte, pekâlâ mümkün. Diğer taraftan, bu muhteşem yapı yazık ki acınacak halde olup, acilen daha ciddi koruma önlemleri alınarak korunması gereken oradaki onlarca yapıdan biridir.

İrili ufaklı çoğu kümbet biçiminde birkaç kilisenin yanında, bir ateş tapınağı (eh, İran'ın bu kadar yakınındaysanız Zerdüştlük şehrin bir parçası olur, Ateş tapınakları da Zerdüştlerin mabetleridir, o nedenle görmek mümkün.), Selçuklular'ın inşa etmiş olduğu bir saray ve Anadolu'da inşa edilen ilk cami olan ve yine Selçuklular'dan kalan Manuçehr Camii de burada bulunmaktadır. Elbette ki bunun dışında pek çok kalıntı görmek de mümkün, bunlar en önemlileri.

Çok ciddi kazı çalışmalarının yapılmadığını ve mutlaka yapılması gerektiğini düşünüyorum. Tek kelimeyle etkileyici bir yer. Burası, ciddi kaynak ayrılmaya değer.

İki şey daha söyleyip noktayı koyuyorum yazıma.

Birincisi, ne yazık ki sınırın Ermenistan tarafında, kalıntıların hemen karşısında işletilmekte olan bir taş ocağı var. Bu taş ocağında zaman zaman dinamit patlatılmakta ve bölgedeki kalıntılara zarar vermektedir. Çok acı bir durum gerçekten.

İkincisine gelince. Ani'ye gittiğinizde, gerek oradaki kaynaklar, gerekse şanslıysanız ve bir şekilde bir rehberle gezecek olursanız rehber, size buranın bir Gürcü kenti olduğunu söyleyeceklerdir... Ani'yle ilgili çok fazla kaynağa ulaşma şansım yok. Ancak hiç güvenilirliği olmayan Wikipedia, konuyla ilgili olarak kentin Bagratuni Hanedanı tarafından uzun zaman yönetildiği ve Kral Gagik zamanında da altın çağını yaşadığını, hatta Trdat'ın da bu dönemde Ani Katedrali'ni inşa ettiğini söylemekte. Diğer yandan İnglizcesinde Ani'nin bir Ermeni yerleşimi olduğu vurgulanırken ve Gürcü lafı hiç edilmezken, Türkçesi'nde Bagratuniler'in Gürcü kökenli olduğunu okumak mümkün.

Doğrusunu söylemek gerekirse, bence buranın bir Gürcü kenti olduğunu söylemek bir hayli zor. Bir kere günümüz Ermenistan'ı tam karşısında. Gürcistan'a ise bir hayli uzakta. Etrafta, yani Ani'de Gürcü ya da Ermeni alfabesiyle yazılı bir şeye rastlamak mümkün değil. Kiliselerin mimarileri son derece tipik olup, her iki milletin kiliseleri de günümüzde bile bu üsluptan esinlenilerek inşa edilmektedir. Tiflis'teki Sameba Katedrali ile Erivan'daki Aziz Gregory Katedrali ilk bakışta bu anlamda da benzerlik taşımaktadır. Üstelik Ermeni olduğu vurgulanırken dışarda, Gürcüler'in buna çok ses çıkardıklarını duymak pek de mümkün değil. O nedenle burası büyük ihtimalle bir Ermeni kentiydi demek yanlış olmayacaktır. Ancak, son 150 yıl içinde bölgede yaşanan tüm olaylar - iç çatışmalar, savaşlar, işgaller, toprak istemeler, katliamlar, vs. - bu şekilde bir durumun ortaya çıkmasına neden olmaktadır gibi geliyor ki bana, bence doğru ya da yanlış, bunların olması çok normal ve doğal.

Uzun lafın kısası; fırsatınız olursa mutlaka bir gün Kars'a gidin, oraları bir görün. Ama özellikle de Ani Harabelerini ziyaret etmeden de oradan ayrılmayın. Pişman olmayacaksınız.

14 Kasım 2011 Pazartesi

Yedi Harika III: Artemision

Yedi harika turunun üçüncü durağı Efes'teyiz. Tarihi İyonya'nın en önemli ticaret kentlerinden biri olan Efes, aslen hayli eski bir kent. Çok daha önce Abasa adında Hititler!in Ahhiyawa dedikleri batı Anadolu'da kurulmuş bir kenttir (yaklaşık M.Ö. 1500'ler). Ancak bir İyonya kenti olan ve bildiğimiz Efes olmaya başlaması, Ege Göçleri ve Tunç Çağı'nın Çöküşü olarak bilinen karanlık çağda olmuş. O nedenle mitolojik pek çok kuruluş öyküsü bulunmakta: Herodot, şehrin Amazon Kraliçesi Efos tarafından kurulduğunu söyler. Bir başka efsaneye göre, Atinalı bir prens olan Androklos tarafından kurulduğu söylenir. Bu prens, aynı zamanda 12 şehir devletinden oluşan İyon Birliği'ni de kuran kişi olacaktır. Her nasıl kurulduysa, Efes M.Ö. 660'ta Kimmerler Anadolu'yu tarumar ederken ve Frigler'i yok ederken Efes'i ve tabii o sırada orada bulunan Artemis'e adanmış mabeti de atlamamışlardı. Ancak bu mabet, dünya harikası olan ve Artemision adıyla da anılan tapınak değildi.

Efesli Artemis, Yunanistan'daki Artemis ve Roma'daki Diana'dan biraz daha farklıydı. Eski Yunan ve Eski Roma'da Artemis bir Ay ve Avlanma Tanrıçası iken, Efes'te aynı zamanda Bereket Tanrıçası'ydı da, o da Anadolu kökenli olan Kibele ile bir şekilde bağlantı kurulmasından kaynaklanıyordu. Yunanistan ve Roma'daki figüründen de farklı olarak, bereketi de simgeleyecek şekilde Tapınak'taki heykelinde pek çok göğsü olan bir kadın formundaydı.

Lidya kralı Krezüs, Giritli mimar Chersiphron'a M.Ö. 550'de Artemis için muhteşem bir tapınak tasarlama emrini vermişti. Tasarlanan yapının tamamlanması aşağı yukarı 120 yıl sürdü. Bir tapınak olmanın yanında Artemision aynı zamanda ticari bir merkezdi. Onlarca mermer sütunu, değerli madenlerle kaplı süslemeleri, taş işçiliği ve ihtişamıyla göz kamaştıran bir yapı olduğuna şüphe yok.

Ancak bu ilk Artemision, M.Ö. 21 Temmuz 356'da Herostratus adındaki genç bir adam tarafından - tarihe geçme amacıyla - ateşe verilerek yok edildi. Efes'i yöneten Konsey, bu 'deli'nin idamına karar verdiği gibi, her türlü kayıttan isminin çıkartılmasına ve isminin bir daha kimsece anılmamasına ya da kimseye verilmemesine karar verdi. Aksini yapanların cezası ölüm olacaktı (Roma'da çok sık rastlanan bu cezaya damnatio memoriae, yani hatıranın lanetlenmesi denir). Büyük İskender'in doğduğu gece tapınağın yanması, sonradan İskender'in kendisini tanrılaştırması yönündeki çabaları çerçevesinde, Tanrıça'nın İskender'in doğumunu izlediği için tapınağıyla ilgilenemediği efsanesini yarattı.

Nihayetinde inşasına başlanan ikinci Artemision, İskender'in ölümünden sonra tamamlandı. Bu tapınağın inşasına yardım teklifinde bulunan İskender, bu yardımı tapınakta kendisine de adanmasını, isminin yazılmasını isteyince, Efesliler İskender'i kızdırmadan reddetmenin yolunu, ona "Bir tanrının bir başka tanrının tapınağının inşasına karışamayacağını" söylemekte buldular. Bu yeni yapı da Gotların saldırılarıyla harabeye çevrildi ve ardından restore edildi. Roma İmparatoru Theodosius tarafından 391'de tüm pagan tapınaklarla birlikte, Artemision da kapatıldı. Devrin İstanbul Patriği Aziz Johannes Chrysostomos tarafından dolduruşa getirilen bir grup tarafından 401'de yerlebir edildi. Günümüzde tapınaktan geriye birtakım parçalar kalmış bulunmakta... Bununla beraber, son yıllarda Artemision'u yeniden inşa etmek için birtakım girişimler de yok değil...

7 Kasım 2011 Pazartesi

Tarih Siteleri III: AncientAthens3D

Ancient Athens 3D, adından da anlaşılabileceği gibi Yunanistan'ın başkenti Atina'daki birtakım anıtların üç boyutlu rekonstrüksyonlarının bulunduğu bir çalışma. Dimitris Tsalkanis tarafından hazırlanan site, İngilizce ve Yunanca yayınlanmakta. Özellikle Atina Akropolü'nün ve çevresindeki yapıların üzerinde yoğunlaşan sitede, daha önce bahsetmiş olduğum Byzantium1200 ve Persepolis3D'nin aksine, tek bir dönemden ziyade, yapıların pek çok farklı dönemdeki hallerini göstermesi bakımından farklı ve özel olduğunu düşünüyorum. Örneğin, Akropol'ün Tunç Çağı'nın çökmesinden önceki Miken Uygarlığı'nın bir parçası olan hali ile, Perslerin şehri M.Ö. 480'den önce yağmalamasından önceki ve Pericles'in projelerinden sonraki durumu, hatta bir Venedik şehri olarak Atina ve Akropolü'nü görmek mümkün.

Atina dışında, sitede ayrıca Atina'ya yaklaşık 70 km uzaklıkta bulunan ve Poseidon'a adanmış büyük bir tapınağın kalıntılarının bulunduğu Sounion'daki birtakım yapıların da rekonstrüksyonu yapılıp konmuş. Yapıların çizimlerinin yanında, Atina ve Sounion'un ve yapıların tarihi hakkında bilgi almak da mümkün.

Üç senelik olan Ancient Athens 3D, konusu itibarıyla son derece ilginç bir site. Genelde internette yapacağınız araştırmaların çoğunda Atina Akropolü'nün Hellenistik devirdeki hâliyle karşılaşırsınız. Ama burada, anıtların gelişim ve değişimini de görülebilmesi, burayı özel kılıyor. Miken devri Atinası'ndan (M.Ö. 1600), şehrin 1458'de Türklerin eline geçene kadarki sürecini konu alan sitenin umarım bir gün Osmanlı yönetimindeki hâlinin de çizilip konduğunu görürüz. Parthenon'un kilise hali kadar cami halinin de ilginç olduğunu düşünüyorum doğruyu söylemek gerekirse.